Uzun süredir esnafın beklediği %100 faizsiz kredi kullanımı 21 ocak 2015'de resmi gazetede yayınlandı esnafı rahatlatacak olan bu kredi çoğu işyeri için güzel bir fırsattı ve işte sonuçlar gittim ve araştırdım herkes bu krediden faydalanamıcak çünkü esnaf kefalete kaydınız olması gerek ve işletmenin 1 yıl içerisinde açılmış olması artı 3 yıllık ustalık belgesi olması gerek bu şartlara uygun olan herkes başvura bilecek kredi iki şekilde verilecek unutulmaya yüz tutmuş meslekler %0 faizle kredi kullana bilecekler diyerleri ise %50 faiz indiriminden faydalana bilecek.
26 Ocak 2015 Pazartesi
Hükümetin Faizsiz Kredi Desteği
Uzun süredir esnafın beklediği %100 faizsiz kredi kullanımı 21 ocak 2015'de resmi gazetede yayınlandı esnafı rahatlatacak olan bu kredi çoğu işyeri için güzel bir fırsattı ve işte sonuçlar gittim ve araştırdım herkes bu krediden faydalanamıcak çünkü esnaf kefalete kaydınız olması gerek ve işletmenin 1 yıl içerisinde açılmış olması artı 3 yıllık ustalık belgesi olması gerek bu şartlara uygun olan herkes başvura bilecek kredi iki şekilde verilecek unutulmaya yüz tutmuş meslekler %0 faizle kredi kullana bilecekler diyerleri ise %50 faiz indiriminden faydalana bilecek.
Elektrik Faturası neden Yüksek Geliyor
Herkesin aslında kafasındaki soru bu neden elektrik faturamız bu kadar çok geliyor yakıyor'san geliyor diye espiri yapmak çok alaycı bir durumdur ama insanların bu ay başına gelen baya bir sinir ettik peki insanlar bu soru karşısında nasıl bi cevap buldu dersiniz bu ay ki kesilen fatura günleri 30 günden fazla olduğunu söylüyor hükümet peki soruyorum bütün şehirler demi aynı hayır kesinlikle yalan ben kendi fikrimi söylüyorum bir yerde bir zam var ama nerde olduğunu bilmiyoruz ama bir gerçek var şunu diye bilirler de biliyorsunuz ki kış etkisindeyiz fazladan kombilerin yanması elektrik sobaların fazla yanması veya klimalara fazla yüklenilmesi deseler bana daha inancı gelir.
size kendi başımdan gecen bir olayla örnek vermek istiyorum normalde işyerimize aylık elektrik faturası 250 300 arası fatura geliyor bu ay çok çalışmadımız için 134.40 tl fatura geldi dedik hadi çalışmadık ama kafama takılan soru su aynı ay evimize 135 tl elektrik faturası geldi tam bir aylık ikiside ve evde ekstradan ne klima nede elektrikli soba var bizim içinde müthiş bir şok oldu bakalım ilerde daha nelerle karşılaşcaz ya güneş panelleri evimize döşicez kendi elektriğimizi kendimiz üreteceğiz yada en azından elektirk faturaların üzerindeki vergiyi düşürerek halkına faydalı bir şey yapabilirler.
Devamını oku...
size kendi başımdan gecen bir olayla örnek vermek istiyorum normalde işyerimize aylık elektrik faturası 250 300 arası fatura geliyor bu ay çok çalışmadımız için 134.40 tl fatura geldi dedik hadi çalışmadık ama kafama takılan soru su aynı ay evimize 135 tl elektrik faturası geldi tam bir aylık ikiside ve evde ekstradan ne klima nede elektrikli soba var bizim içinde müthiş bir şok oldu bakalım ilerde daha nelerle karşılaşcaz ya güneş panelleri evimize döşicez kendi elektriğimizi kendimiz üreteceğiz yada en azından elektirk faturaların üzerindeki vergiyi düşürerek halkına faydalı bir şey yapabilirler.
23 Ocak 2015 Cuma
Develerin kamburları (hörgüç) ne işe yarar
Develer, boynuzsuz, midesi üç bölmeli, köpek dişleri olan geniş, esnek yastıkçıklarla donanan iki parmaklı (kumlu arazide yürümeyi kolaylaştırır) geviş getiren hayvanlardır. Sırtlarındaki kambura hörgüç denir. Hörgüç ya da hörgüçler, bu hayvanların otlaklardan yoksun çorak iklimlerde yaşamasına olanak veren yağ depolarıdır. Susuzluğa dayanıklılık daha çok tek hörgüçlü devenin özelliğidir; oysa daha sık ve uzun tüylü olan çift hörgüçlü deve büyük soğuklara çok iyi dayanır. Devenin susuzluğa dayanıklılığı, ne iddia edildiği gibi, su hücreleriyle donanmış olarak işkembenin yapısından ne de hörgücünde depoladığı yağların yanarak metabolik suya dönüşmesindendir. Susuzluğa dayanıklılık, hayvana gece beden sıcaklığını düşürme (30-32 dereceye kadar) ve gündüz yükseltme (40-41 dereceye kadar) olanağı veren değişken ısılılığın sonucudur; ayrıca değişken ısılılık temel etkenine, terlemeyle ısı taşınımı, idrar hacminin büyük ölçüde düşmesi ve nihayet kan hacminin değişmemesi süreçleri de eklenir. Su yitiren tek hörgüçlü bir deve her defasında 200 litre su içebilir. Develer çorak ve çöllük bölgelerde çok iyi yük hayvanıdır. Tek hörgüçlü deve koşum hayvanı olarak da kullanılır.
Devamını oku...
Bukalemunlar neden, nasıl renk değiştiriyor
Hayvanlar Aleminden Bukalemun'un en iyi bilinen özelliği devamlı renk değiştirmesidir. Bu yalnız ona has bir özellik değildir. Balıklarda, amfibyumlarda ve kertenkelelerde de bu kabiliyet vardır. Fakat muhakkak olan bir şey varsa, renk değiştirmek bukalemun'da en üstün derecesini bulmuştur. Bu garip kertenkele aslında, meselâ yeşilken, sarıdan geçmek suretiyle koyu griye dönebilmektedir. Bazen bu renklerin ikisi arası bir tonda görülür. Hiç ışıksız karanlık bir odada bulunduğu zaman sarı olur. Kuvvetli ışık altında koyu renk bir cismin üzerine konulunca, koyu gri olur. Diğer yandan gene parlak ışıkta açık renk bir zemin üzerinde rengi sarıya döner. Bu renk değişmelerini anlamak için bukalemun'un derisine bir göz atmak lâzımdır. Tanelerle örtülü bu derinin içinde, siyah sarı, ve beyaz renkli zerreler vardır. Bu küçük gözelerin yüzeye yakın olanlarının çoğu sarı renktedir. Aradaki gözeler siyah, derinin en dip tabakasndakiler ise beyazımsıdır. Bu beyaz gözeler, tıpkı ayna gibi reflektör vazifesi görürler. Bukalemun bize sarı olarak gözüktüğü zaman, sadece genişlemiş sarı gözeleri görüyoruz demektir. Bunların arasında minik siyah gözeler de vardır, fakat deriyi mikroskop altında incelemedikçe onları görmeyiz. Sonra siyah gözler genişlemediği zaman, bukalemun'un bize neden yeşil olarak göründüğünü açıklayalım. Bukalemun'un derisinin dip tabakasındaki beyaz gözeler mavi bir ışık yansıtırlar. Bu mavi ışık sarı gözelerden geçerken bize yeşil olarak gözükür, sözün kısası, bukalemun bu sırada yeşil renktedir. Sonra da, üstteki sarı gözelerle dipteki beyaz gözelerin arasındaki siyah gözeler genişlediği zaman olanları görelim. Siyah gözeler bu sırada beyaz tabaka ile sarı tabaka arasındaki boşluğu doldurduklarından, bir ayna önündeki siyah stor gibi, dipteki beyaz hücrelerin yansıttıkları bütün mavi ışığın yolunu keserler. Bunun sonucunda sadece en üst tabakayı görebiliriz. Bu zaman bukalemun sarı renktedir. Bir de balona benzer küçük siyah gözelerin genişlemeye devam ettiklerini farzedelim. Dış tabakaya saçaklı uzantılar uzatıp sarı gözelerin etrafını çevirmeye başlarlar. Sonunda biz artık sarı gözeleri göremez olur ve hemen hemen yalnız siyah göze görürüz. Bukalemun bu durumda koyu gri veya siyahımsıymış gibi görünür.
Devamını oku...
Yirmi yaş dişimiz niçin geç çıkıyor
İnsan vücudundaki bazı organların günümüzde pek işlevleri olmamasına rağmen insanlık tarihinin başlangıcında önemli roller oynadıkları sanılıyor. Vücudumuz sanki başka şeyler de yapabilmek için yaratılmış gibidir. Örneğin çok ilginç yerlerimizde kıllar vardır, dizlerimiz olması gerekenden çok büyüktür, ayaklarımızda bu kadar parmağa ihtiyaç var mıdır, apandisitimiz vücudumuzda ne arıyor? Kılların nedeninin ilk insanların duygularını sadece sesle değil hareket ve koku ile de iletmeleri olduğu sanılıyor. Vücudumuzun bazı bölgelerinde bulunan tüy ve kılların ana görevleri koku üretip özellikle erkek ve dişi arasında iletişim kurmaktı. Aynı şekilde apandisitin de başlangıçta ot yiyen atalarımızın otlarını sindirmede kullandıkları, ama zamanla otlanmaktan vazgeçtikleri için körelen bir organ olduğu sanılıyor. Yabancıların "akıl dişi" de dedikleri yirmi yaş dişleri geç çıktıkları gibi, çoğu kez problem de yaratırlar ve diş hekimlerince derhal çekilmeleri önerilir. Aslında çiğnemede pek fonksiyonu da olmayan bu dişler bize henüz yiyeceği pişirerek yemeyi keş-fedemeyen atalarımızın mirasıdır. Onların çiğ yiyecekleri yemek için daha kuvvetli bir çeneye ve dişlere ihtiyaçları vardı. Zaten diğer bütün dişlerimiz de aynı anda çıkmaz. Önce süt dişleri çıkar. Onlar döküldükten sonra ön dişler ve köpek dişleri çıkar sonra da azı dişleri. Yirmi yaş dişleri bu sırayı biraz gecikerek takip eder. Bütün bu olaylar olurken de çenemiz gelişmeye devam eder, ancak 20 yaşını geçtikten sonra yirmi yaş dişlerine çene kemiğimizde yer açılır. İnsanlık geliştikçe yirmi yaş dişine de çenemizde o kadar az yer kalıyor, yani insanın evriminde çene gittikçe küçülüyor. Bu nedenle bazı insanlarda bu dişler hiç çıkmadan gömülü olarak kalabiliyor. Yerine tam oturamadığından çürüyebiliyor, iltihap yapabiliyor. Bir fonksiyonu olmadığından da diş hekimleri çekip almayı tercih ediyorlar. Görevleri sadece çiğnemek olmasına rağmen dişlerimizin içinde sinirler de vardır. Bu sinirler dişlerimizle ilgili acı, ağrı ve ısıyı beynimize iletirler. Yani dişimiz çürürse sinir bir problem olduğu konusunda beynimizi ikaz eder ama nedense bu ikazı diş çürüdükten, iş işten geçtikten sonra yapar, diş hekimleri de o dişi kurtarmak için önce sinirini alırlar.
Devamını oku...
Böcekler öldüklerinde neden ters döner
Böceklerin çoğu, yüksek bir yerde dururken aşağı düşerlerse ilk önce vücutlarının en ağır bölgesi olan sırtları yere çarpar. Sırtlarının çoğunlukla yuvarlak ve bombeli olması nedeniyle bir daha doğrulamazlar. Bu konumdayken çok savunmasız olan böcekler ya başka hayvanlara yem oldukları için ya da aç kaldıkları için er ya da geç ölürler. Yerde ölmek üzere olan böceklerinse bacaklarının her biri farklı zamanlarda, farklı biçimde kasılmaya başlar. Bu durumda böcekler, ilk olarak kasılan bacaklarının bulunduğu yöne doğru yuvarlanırlar. Yuvarlanırken yine sırt üstü konuma geçtiklerinden öldüklerinde bu konumda kalırlar.
Devamını oku...
Neden hıçkırık tutar
Akciğerlerimiz kaburgalarımızın içinde birer torba gibi dururlar. Nefes aldığımızda bu torbalar içerlerine alabildikleri kadar hava alarak şişerler. Göğsümüzü karnımızdan ayıran ve akciğerlerimizin altına bitişik büyük bir kas olan diyafram, büzüşerek ciğerlerimizin genişlemesini sağlar, nefes almamıza yardımcı olur. Süratli yemek yenildiğinde, yutkunma neticesinde yemek ile birlikte bir miktar da hava alınır. Hıçkırık, yiyeceğin yüzeyine yapışarak sindirim sistemine giren bu havayı atmak için sistemin gösterdiği bir tepkidir. Diyafram süratle büzüşerek, çok ani ve hızlı nefes almamızı sağlar. Bu arada boğazımızın üst tarafında, ses tellerimizin bulunduğu kısımda bir kapanma olur ve buradan geçen hava bir an bloke edilir. Bu da 'hıck' şeklinde bir sesin çıkmasına neden olur. Midedeki bir olayla diyaframın ilişkisi, bu iki organdaki sinirlerin birbirine çok yakın hatta iç içe geçmiş olmalarındandır. Bu nedenle en çok yemekten sonra hıckırırız. Sindirim işlemi bittikten sonra hıçkırık olmaz. Hıçkırığı önlemek için çok çeşitli öneriler vardır. Baş aşağı durmak, yavaş yavaş su içmek, kollan yukarıda tutmak, nefesi tutmak, ileride bir noktaya bakarak derin nefes almak, buzlu su içmek, nefesi tutarak üç kere yutkunmak, nane yutmak, parmağı kulağa bastırarak su içmek ve korkutmak gibi. Bunlardan korkutarak insanı şok etmek, dolayısıyla sinir sistemini etkilemek, derin nefes alarak diyaframın mideyi itmesini sağlamak ve de kandaki düşük karbondioksit seviyesinin hıçkırığın oluşumunu hızlandırdığı bilindiğinden nefesi tutmak en mantıklı önlemlerdir. Aslında ise bu önlemlerin hiçbirine gerek yoktur. Hıçkırıklar yaklaşık 5 saniyede bir olur ve genellikle bir dakikadan fazla sürmezler. Siz önlemlerle uğraşırken, o zaten kendi kendine kesilir. Hıçkırığı kesmek için kabul edilen genel görüş hiçbir önlemin hıçkırığı kesmediğidir. Ancak aylarca süren istisnai durumlarda, muhakkak tıbbi müdahale gerekir, hatta bu durumlarda sinirler üzerinde operasyon yapılması bile gündeme gelebilir. Çok miktarda biber yemek gibi kimyasal yanmaların, enfeksiyonların ve ülser gibi hastalıkların da hıçkırığı meydana getirebilecekleri ileri sürülüyor. Hıçkırık süresince bir şey yememekte ve içmemekte fayda vardır, çünkü bu sırada tekrar fazla hava alınabilir. Hıçkırığı önlemek için en iyisi yemeği yavaş yiyin, çok miktarda yemeyin, yemek yerken karbonatlı içki içmeyin, yemeğe konsantre olun, çok konuşmayın ve gülmeyin. Yemeğe saygınız ne kadar artarsa, hıçkırık o kadar azalır.
Devamını oku...
21 Ocak 2015 Çarşamba
Erkek bebeklerin giysileri neden mavidir
Yüzyıllarca önce insanlarda şeytani güçlerin, bebeklerin veya küçük çocukların odalarında dolaştıklarına, onların vücutlarına girmek için fırsat kolladıklarına ilişkin ortak bir inanç vardı. Ayrıca bu şeytani güçlerin, mavi renk tarafından kovulduğuna da inanılıyordu. Çünkü mavi göklerin rengi idi. Hatta bugün bile hala Ortadoğu'da şeytanı kovmak için, bazı evlerin kapıları maviye boyanmaktadır. O zamanlarda, sülalenin devamı için, erkek bebeklerin önemi daha fazla olduğu için, şeytan korkar da gider diye, erkek bebeklerin ve küçük erkek çocukların giysilerinin mavi olması adet haline geldi ve yüzyıllar boyunca devam etti. Çok sonraları kız bebekler de "erkek bebekler kadar önem kazanınca", onların giysilerine de bir renk verilmesi ihtiyacı doğdu ve de çiçeklerin en güzeli olan gülün rengi, yani pembe renk verildi.
Piller neden doğaya zarar verir
Piller, içlerindeki kimyasal maddelerin tepkimeye girmesiyle açığa çıkan kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine dönüştürür. Ancak bir süre sonra piller biter. Bazı pillerde cıva, nikel, kadmiyum gibi zehirli kimyasal maddeler bulunur. Lityum piller, düğme piller, nikel-kadmiyum piller bu tür pillerdendir. Bu pillerin rastgele çöpe atılması doğaya zarar verir. Çünkü içlerindeki kimyasal maddeler toprağa, suya, havaya karışarak canlıların hastalanmalarına ve zehirlenmelerine neden olur. Bu nedenle atık pillerin geri dönüşüm merkezlerine iletilmeleri gerekir. Bu amaçla atık pil kutularında biriktirilirler. Yakın çevrenizde bir atık pil kutusu varsa siz de biten pillerinizi oraya atabilirsiniz.
Devamını oku...
Gözyaşı neden tuzludur
Ter, idrar ve gözyaşı vücut sıvılarımızdan birkaçıdır. Vücut sıvılarının hepsinde çözünmüş olarak bir miktar tuz bulunur. Gözyaşımızda bulunan tuz, gözümüze bulaşan hastalık etkeni mikroorganizmaların yok edilmesini sağlar. Çünkü mikroorganizmaların çoğu tuzun fazla olduğu ortamlarda yaşayamaz.
Devamını oku...
Kanser Nedir
Kanser, hücrelerde DNA'nın hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır. Günde vücudumuzda (DNA'da) yaklaşık 10.000 mutasyon olmasına rağmen immün sistemimiz her milisaniye vücudumuzu tarar ve kanserli hücreleri yok eder.
Sağlıklı vücut hücreleri bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar. Fakat bu yetenekleri de sınırlıdır. Sonsuz bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre ne zaman ve nerede bölünebileceğini bilme yeteneğine sahiptir
Buna karşın kanser hücreleri, bu bilinci kaybeder, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar. Kanser hücreleri toplanarak urları (tümörleri) oluştururlar, tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler ya da tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir.
Kanserler oluşmaya başladıkları organ ve mikroskop altındaki görünüşlerine göre sınıflandırılırlar. Farklı tipteki kanserler, farklı hızlarda büyürler, farklı yayılma biçimleri gösterirler ve farklı tedavilere cevap verirler. Bu nedenle kanser hastalarının tedavisinde, var olan kanser türüne göre farklı tedaviler uygulanır. Her kanser aynı yapıya sahip değildir.
Vücutta mutasyona uğrayan hücrelerin ancak çok küçük bir kısmı kansere yol açar. Bunun birçok nedeni vardır:
Mutasyon gösteren hücrelerin yaşama kabiliyetleri normal hücrelere göre daha azdır. Bu yüzden ölürler.
Mutasyon gösteren hücrelerin pek çoğunda bile hâlâ aşırı büyümeyi önleyen normal geridönüm kontrol düzeneği("Tümör baskılayıcı genler") bulunur. Bu yüzden hayatta kalabilen mutant hücrelerin çok azı kanserli hücreye dönüşür.
Sıklıkla, kanser potansiyeli taşıyan bu hücreler büyüyüp kanser oluşturmadan önce vücudun bağışıklık sistemi tarafından yok edilirler.
Bu olay şöyle açıklanmaktadır:
Mutant hücrelerin çoğu, değişikliğe uğramış genleri nedeniyle kendi içlerinde anormal protein oluştururlar. Bu anormal proteinler vucudun bağışıklık sistemini uyararak antikor yapımına veya kanserli hücreye karşı duyarlılık kazanmış lenfositlerin oluşmasına neden olarak kanserli hücrenin yok edilmesini sağlarlar. ( Bu olayı destekleyen bir gerçek de organ trasnplantasyonu nedeniyle immünsupresif tedavi gören hastalarda kanser riskinin beş kat artmasıdır.
Bağışıklık sisteminin etkinliğini bozan durumlar kanseri hazırlayıcı etmenler (predispozan) olarak bilinir. Bağışıklık sistemi tarafından yok edilmemiş olan bu hücreler kontrolsüz biçimde üreyerek bulundukları dokuyu işgal ederler. Sadece o dokuyla sınırlı kalmayıp komşu dokulara da yayılırlar (invazyon). Kan ve lenf dolaşımı yoluyla vucudun ilgisiz bölgelerine de taşınabilirler (metastaz).
Kanser başlangıcı olan alanda en önemli özellik, kitlenin çevre dokulara girift, yapışık olmasıdır. İyi huylu (benign) tümörler genellikle sınırları belirgin kitlelerdir. Ancak kötü huylu (malign) tümörler, sınırları belirsiz ve çevre dokuya sıkıca yapışık halde bulunurlar. İlk evrelerde genellikle ağrısızdırlar.
Kanser, oluştuğu yani köken aldığı dokuya göre adlandırılır.
Kanser hücreleri; civarlarındaki doku lara ulaşarak, kan dolaşımı, lenf sistemi ya da vücut boşlukları ve yüzeyleri yollarıyla vücudun diğer taraflarına yayılırlar. Buna metastaz denir.
Vücudumuzda kontrolsüz olarak büyüyen kötü huylu tümörlere kanser denir. Kanserler iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere iki kısma ayrılır. Kötü huylu tümörler başka dokulara ve organlara yayılma (Metastaz) özelliği gösterirler.
Devamını oku...
Sağlıklı vücut hücreleri bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar. Fakat bu yetenekleri de sınırlıdır. Sonsuz bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre ne zaman ve nerede bölünebileceğini bilme yeteneğine sahiptir
Buna karşın kanser hücreleri, bu bilinci kaybeder, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar. Kanser hücreleri toplanarak urları (tümörleri) oluştururlar, tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler ya da tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir.
Kanserler oluşmaya başladıkları organ ve mikroskop altındaki görünüşlerine göre sınıflandırılırlar. Farklı tipteki kanserler, farklı hızlarda büyürler, farklı yayılma biçimleri gösterirler ve farklı tedavilere cevap verirler. Bu nedenle kanser hastalarının tedavisinde, var olan kanser türüne göre farklı tedaviler uygulanır. Her kanser aynı yapıya sahip değildir.
Vücutta mutasyona uğrayan hücrelerin ancak çok küçük bir kısmı kansere yol açar. Bunun birçok nedeni vardır:
Mutasyon gösteren hücrelerin yaşama kabiliyetleri normal hücrelere göre daha azdır. Bu yüzden ölürler.
Mutasyon gösteren hücrelerin pek çoğunda bile hâlâ aşırı büyümeyi önleyen normal geridönüm kontrol düzeneği("Tümör baskılayıcı genler") bulunur. Bu yüzden hayatta kalabilen mutant hücrelerin çok azı kanserli hücreye dönüşür.
Sıklıkla, kanser potansiyeli taşıyan bu hücreler büyüyüp kanser oluşturmadan önce vücudun bağışıklık sistemi tarafından yok edilirler.
Bu olay şöyle açıklanmaktadır:
Mutant hücrelerin çoğu, değişikliğe uğramış genleri nedeniyle kendi içlerinde anormal protein oluştururlar. Bu anormal proteinler vucudun bağışıklık sistemini uyararak antikor yapımına veya kanserli hücreye karşı duyarlılık kazanmış lenfositlerin oluşmasına neden olarak kanserli hücrenin yok edilmesini sağlarlar. ( Bu olayı destekleyen bir gerçek de organ trasnplantasyonu nedeniyle immünsupresif tedavi gören hastalarda kanser riskinin beş kat artmasıdır.
Bağışıklık sisteminin etkinliğini bozan durumlar kanseri hazırlayıcı etmenler (predispozan) olarak bilinir. Bağışıklık sistemi tarafından yok edilmemiş olan bu hücreler kontrolsüz biçimde üreyerek bulundukları dokuyu işgal ederler. Sadece o dokuyla sınırlı kalmayıp komşu dokulara da yayılırlar (invazyon). Kan ve lenf dolaşımı yoluyla vucudun ilgisiz bölgelerine de taşınabilirler (metastaz).
Kanser başlangıcı olan alanda en önemli özellik, kitlenin çevre dokulara girift, yapışık olmasıdır. İyi huylu (benign) tümörler genellikle sınırları belirgin kitlelerdir. Ancak kötü huylu (malign) tümörler, sınırları belirsiz ve çevre dokuya sıkıca yapışık halde bulunurlar. İlk evrelerde genellikle ağrısızdırlar.
Kanser, oluştuğu yani köken aldığı dokuya göre adlandırılır.
Kanser hücreleri; civarlarındaki doku lara ulaşarak, kan dolaşımı, lenf sistemi ya da vücut boşlukları ve yüzeyleri yollarıyla vücudun diğer taraflarına yayılırlar. Buna metastaz denir.
Vücudumuzda kontrolsüz olarak büyüyen kötü huylu tümörlere kanser denir. Kanserler iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere iki kısma ayrılır. Kötü huylu tümörler başka dokulara ve organlara yayılma (Metastaz) özelliği gösterirler.
20 Ocak 2015 Salı
SİGARA İLE MÜCADELE
Sigarayla mücadele de asıl hedef özellikle gençlerin sigaraya başlamasının önlenmesi olsa da, sigara içenlerin (ABD’de) de yaklaşık % 70’inin sigarayı bırakmayı istediği bilinmektedir .
Bu kişilerin de %80’i sigarayı (%35’i son 1 yıl içinde) bırakmayı deniyor.
(Ülkemizde %59)
Sigara içenlerin yaklaşık %70’i her yıl en az bir kez sağlık kuruluşlarına başvuruyor.
Sigarayı bırakmak isteyenlere tıbbi yardım etmek tüm hekimlerin görevidir!
Ancak hekime başvuranları %15’ten azına sigarayı bırakması konusunda destek olunuyor ve yalnızca %3’ü sigara bırakma ile ilgili olarak takip ediliyor!
Sigara bırakmada etkili farmakolojik tedaviler bulunmaktadır.
Devamını oku...
Bu kişilerin de %80’i sigarayı (%35’i son 1 yıl içinde) bırakmayı deniyor.
(Ülkemizde %59)
Sigara içenlerin yaklaşık %70’i her yıl en az bir kez sağlık kuruluşlarına başvuruyor.
Sigarayı bırakmak isteyenlere tıbbi yardım etmek tüm hekimlerin görevidir!
Ancak hekime başvuranları %15’ten azına sigarayı bırakması konusunda destek olunuyor ve yalnızca %3’ü sigara bırakma ile ilgili olarak takip ediliyor!
Sigara bırakmada etkili farmakolojik tedaviler bulunmaktadır.
Burnunuz kanadığında nasıl durmanız gereki
Sakın kafanızı geriye yatırmayın. Böyle yapmak kanamayı boğazınıza doğru yönlendirebilir. Yuttuğunuz kan midenizi kaldırır, bulantı ve kusmaya neden olabilir. Ya da ciğerlerinize kaçıp boğulmanıza… Tıpkı Atilla’nın başına geldiği gibi. En iyi tedavi dik bir şekilde oturup hafifçe öne doğru eğilmektir. Başınızı dik tutmak, akan kan miktarını azaltacaktır. Öne eğilmek ise kanın burundan kolayca çıkmasını sağlar. Britsih Medical Journal‘a göre kanayan bir burnu, baş ve işaret parmağınızla burnunuzun yumuşak kısmını 5-10 dakika sıkarak durdurabilirsiniz. Bu kanın pıhtılaşmasını sağlar. Soğuk bir kompres yapmak ya da burun kemiğinizin üzerine buz koymak da yardımcı olabilir. Burun kanaması 20 dakikadan uzun sürerse ya da başınıza aldığınız bir darbeyle başladıysa, kesinlikle bir doktora görünmeniz gerekir. Burun kanamasının bilimsel adı epistaksis’tir, Yunanca’da “yukarıdan damlamak” anlamına gelir. Burnun kanamasına neden olan faktörlerden en bilindik iki tanesi buruna yediğiniz bir yumruk ya da burun karıştırmaktır. Burnunuzdaki kılcal damarlardan oluşan karmaşık ağ, soğuk hava ya da klimadan kaynaklı ani sıcaklık ve basınç değişiklikleri nedeniyle zarar görebilir, hatta burnunuzu çok sert bir şekilde sümkürmek bile buna neden olabilir. Neredeyse bütün burun kanamaları burnun ön kısmında, burun kemiği ya da septum’un altında meydana gelir. Buraya Kiesselbach bölgesi denir, çok korunmasız bir yerdir, çünkü suratınıza kan dağıtan bütün damarlar burada birleşir. Wilhelm Kiessalbach (1839-1902), Alman bir kulak-burun-boğaz uzmanıydı, Nosenbluten (“burun kanaması”nın Almanca’sı) adında kapsamlı bir ders kitabı yazmıştı. Kadınların adet zamanlarındaki yüksek östrojen seviyeleri yüzünden artan kan basıncı burun damarlarının çatlamasına neden olabilir. Burun kanaması sayılmayan bu duruma “vekaleten regl” adı verilir.
Devamını oku...
19 Ocak 2015 Pazartesi
Dünya dönerken biz neden farketmiyoruz
Dünya’nın döndüğünü fark edemeyiz. Bunun iki nedeni var. Birincisi, Dünya’nın kendi çevresinde ve Güneş’in çevresinde sabit bir hızla dönmesi. Yani bu dönme sırasında hızının azalmaması ya da artmaması. İkincisi de yerçekiminin etkisiyle aslında Dünya’yla birlikte bizim de dönüyor olmamız. Belirli bir hızda giden bir otomobilin içinde olduğunuzu düşünün. Otomobilin yol aldığını hızı arttığında ya da azaldığında fark edersiniz tomobilin hızı sabit kaldığında, yol aldığınızın farkına varamazsınız. İşte Dünya’nın dönmesi için de aynı durum geçerli.
Gazlı içeceklerin üzerinde neden hep "soguk içiniz" uyarısı vardır
Bildiğiniz üzere birçok gazlı içeceğin üstünde "Soğuk içiniz" ifadesi yar alır. Nedeni soğuk olarak tüketmenin daha güzel olması değil,gazların çözünürlüğü ile etkilidir. Genellikle bütün gazlı içeceklerde CO2 gazı vardır.Gazların çözünürlüğünü etkileyen etmenler sıcaklık ve basınçtır.Sıçaklık çözünürlük ile ters orantılıdır. Sıcaklık azaldıkça daha iyi çözünür. Basınç ile doğru orantılıdır. Yani basınç arttıkça çözünürlük artar. O yüzden içeceği soğuk olarak içmek CO2 gazının şişe açıldığında uçmamasını sağlayacaktır. Yoksa şekerli sudan bir farkı kalmazdı
Devamını oku...
Güzel Bir Zeka Testi Hemen Deneyin
Aşağıdaki soruları tam 1 dk. içinde yanıtlamaya çalış. Bir kâğıt kalem al ve yanıtlarını not et ve her soruya bir defa bakmaya çalış. Oldukça ilginç bir zeka testi.
1. Bazı aylar 30, bazıları 31 çeker; kaç ayda 28 gün vardır?
2. Doktorunuz size 3 hap verir ve bunları yarımşar saat arayla almanızı tavsiye ederse, ilaçların tamamını bitirmeniz ne kadar sürer?
3. Gece saat sekizde yatıyorum ve yatarken guguklu saatimi sabah dokuza kuruyorum kaç saat uyurum?
4. 30' u yarıma bölüp 10 eklediniz, kaç etti?
5. Bir çiftçinin 17 koyunu vardı. Sürüde salgın hastalık oldu,dokuzu ağır hastalandı, diğerleri öldü. Çiftçinin kaç koyunu var?
6. Sadece bir tek kibritiniz var, içinde bir gaz lambası, bir gaz sobası,ve birde mum bulunan karanlık ve soğuk bir odaya girdiniz... Önce hangisini yakarsınız?
7. Adamın biri dikdörtgen biçiminde ve her cephesi güney manzaralı bir ev inşa ediyor. Evi kocaman bir ayı ziyaret ederse bu ayı ne renk olur?
8. 3 elma vardı ikisini aldım. kaç elmam var?
9. Musa gemisine her hayvandan kaçar adet aldı?
10. Chicago' dan hareket eden 43 yolculu bir otobüs kullanıyorsunuz. Pittsburgh' da 7 yolcu binip, 5 yolcu indi. Cleveland' da 8 yolcu indi,6 yolcu tuvalete gidip geldi ve 4 yeni yolcu bindi. 20 saat sonra Philadelphia' ya vardığınızda şoförün adı neydi?
Cevaplar:
1. Hepsinde, tüm aylarda 28 gün vardır.
2. Bir saat
3. guguklu saatler gece gündüz ayrımı yapmadığı için 1 saat.
4. 70 eder, yarıma bölmek 2 ile çarpmak demektir.
5. 9 canlı koyun
6. Kibriti
7. Ayı beyaz olur. Evin her cephesi güneye baktığına göre bina kuzey kutbundadır.
8. 2 elma
9. Sıfır, gemisine hayvan alan Nuh idi.
10. Şoför sizdiniz.
DEĞERLENDİRME:
10 doğru : Einstein seviyesi
9 doğru : Toplumla uyuşamayan psikolojisi bozuk vaka.
8 doğru : Mühendis
7 doğru : Üniversite öğrencisi
6 doğru : Lise öğrencisi
5 doğru : İlkokul öğrencisi
4 doğru : İlkokul öğretmeni
3 doğru : Lise öğretmeni
2 doğru : Üniversite Profesörü
1 doğru : Milletvekili
0 doğru : Vatandaş
Devamını oku...
1. Bazı aylar 30, bazıları 31 çeker; kaç ayda 28 gün vardır?
2. Doktorunuz size 3 hap verir ve bunları yarımşar saat arayla almanızı tavsiye ederse, ilaçların tamamını bitirmeniz ne kadar sürer?
3. Gece saat sekizde yatıyorum ve yatarken guguklu saatimi sabah dokuza kuruyorum kaç saat uyurum?
4. 30' u yarıma bölüp 10 eklediniz, kaç etti?
5. Bir çiftçinin 17 koyunu vardı. Sürüde salgın hastalık oldu,dokuzu ağır hastalandı, diğerleri öldü. Çiftçinin kaç koyunu var?
6. Sadece bir tek kibritiniz var, içinde bir gaz lambası, bir gaz sobası,ve birde mum bulunan karanlık ve soğuk bir odaya girdiniz... Önce hangisini yakarsınız?
7. Adamın biri dikdörtgen biçiminde ve her cephesi güney manzaralı bir ev inşa ediyor. Evi kocaman bir ayı ziyaret ederse bu ayı ne renk olur?
8. 3 elma vardı ikisini aldım. kaç elmam var?
9. Musa gemisine her hayvandan kaçar adet aldı?
10. Chicago' dan hareket eden 43 yolculu bir otobüs kullanıyorsunuz. Pittsburgh' da 7 yolcu binip, 5 yolcu indi. Cleveland' da 8 yolcu indi,6 yolcu tuvalete gidip geldi ve 4 yeni yolcu bindi. 20 saat sonra Philadelphia' ya vardığınızda şoförün adı neydi?
Cevaplar:
1. Hepsinde, tüm aylarda 28 gün vardır.
2. Bir saat
3. guguklu saatler gece gündüz ayrımı yapmadığı için 1 saat.
4. 70 eder, yarıma bölmek 2 ile çarpmak demektir.
5. 9 canlı koyun
6. Kibriti
7. Ayı beyaz olur. Evin her cephesi güneye baktığına göre bina kuzey kutbundadır.
8. 2 elma
9. Sıfır, gemisine hayvan alan Nuh idi.
10. Şoför sizdiniz.
DEĞERLENDİRME:
10 doğru : Einstein seviyesi
9 doğru : Toplumla uyuşamayan psikolojisi bozuk vaka.
8 doğru : Mühendis
7 doğru : Üniversite öğrencisi
6 doğru : Lise öğrencisi
5 doğru : İlkokul öğrencisi
4 doğru : İlkokul öğretmeni
3 doğru : Lise öğretmeni
2 doğru : Üniversite Profesörü
1 doğru : Milletvekili
0 doğru : Vatandaş
17 Ocak 2015 Cumartesi
Kara Kediler niçin uğursuzluk getirdiğine inanılır
kara kedilere hayatımızda farklı bir açıdan bakarız peki neden olduğunu biliyor musunuz hayatımızda bir çok batıl inançlarımız vardır kimileri buna inanır kimileri de inanmaz ama eskilerden beri söylenenler aklımızın hep bir köşesinde durur hatta zamanında bende yapıyordum yanımızdan bir kara kedimi geçti mi hemen yanımızdaki arkadaşımızın saçını tutarız bide onu uyarırız olum kara kedi saçımı tutsana derdik diğer kedilere göre daha farklı bakarız ama bir bembeyaz kedi olsun hemen severiz çok sıcak gelir ve genelde isimleri de pamuk olur :) bide gri kedi vardır oda çok değişik gelir insanlara ama siyah kediler öğle değil gördük mü hemen irkilir peki insanların bu insanların kedilerle alıp veremediği nedir önce tanrılaştırıp sonra şeytanlaştırıp daha sonrada evimizin baş köşesine konuldular.
Biliyorsunuz ki eski mısırlılara dayandığını biliyorsunuz o zamanlar'da kediler kutsal varlıklar olarak biliniyorlardı. Hatta dişi kedileri tanrıça olarak kabul ediliyorlardı. O devirde kedileri hastalıktan ve ölümden korumak için kanunlar bile çıkartılmıştı bir ailede kedinin ölmesi o aileye felaket geleceğine inanırlar dır. Zengin fakir farketmiyor herkes korkuyordu ölen kedileri mumyalayıp çok güzel kumaşlara sarıp yanında değerli madenler bırakılıyordu. Mısırlıların kedilere bu kadar çok inanmaların sebebi ise çok yüksek yerden düşüp yara bile almamasıdır hatta kedilerin dokuz canlı diye tabir ettiğimiz sözde buradan gelir.
Peki ya bu kara kedilerin uğursuz olduğuna neden inanıyoruz veya nasıl böğle bir şey ortaya çıktı hiç düşündünüz mü? işte gerçekler hristiyanlığın kendinden önceki kültürleri ve onların sembol kabul ettiği şeyleri yok etme amacıyla orta çağ da ingiltere de başlamıştır.
O yıllarda kedi besleyenler genellikle yaşlı kadınlardı yine o yıllarda büyücü ve cadı inancı avrupada iyice yaygınlaşmıştı. Siyah kedi besleyen bu kadınların büyü yaptıklarına dair kampanyalar başlatıldı ve siyah kedilerin geceleri şeytana dönüştüklerine dair söylentiler çıkarttılar ve hikayeler yazıldı ve insanları bunlara inandırdılar aslında gerçek ortada sadece bir karalama kampanyasından başka bir şey değildi.
Devamını oku...
Peki ya bu kara kedilerin uğursuz olduğuna neden inanıyoruz veya nasıl böğle bir şey ortaya çıktı hiç düşündünüz mü? işte gerçekler hristiyanlığın kendinden önceki kültürleri ve onların sembol kabul ettiği şeyleri yok etme amacıyla orta çağ da ingiltere de başlamıştır.
O yıllarda kedi besleyenler genellikle yaşlı kadınlardı yine o yıllarda büyücü ve cadı inancı avrupada iyice yaygınlaşmıştı. Siyah kedi besleyen bu kadınların büyü yaptıklarına dair kampanyalar başlatıldı ve siyah kedilerin geceleri şeytana dönüştüklerine dair söylentiler çıkarttılar ve hikayeler yazıldı ve insanları bunlara inandırdılar aslında gerçek ortada sadece bir karalama kampanyasından başka bir şey değildi.
16 Ocak 2015 Cuma
Türklerin ilginç batıl inançları
Ayakkabının ters gelmesi hastalığa işarettir. Ocak ayının birinci günü görülen kimse sana iyi gelirse o yıl yaşarsın, iyi gelmezse hasta olursun. Pazartesi başlanan işler ağır gider. Bir erkek iki kız arasından geçerse köse olur. Bir adam iki kadının arasından geçerse sözü geçmez. Odanın ışığını evin erkeği yakarsa o ev daima nur içerisinde ve bereketli olur. Kadının yolda erkeğin önünü kesmesi uğursuzluktur. Bir kadın iki erkeğin arasından geçerse çocuğu olmaz. Yarım çay içen kadın dul kalır. Ava gidecek kişinin önünden kadın geçerse avlanamaz. Bundan dolayı o kişi ava gitmekten vazgeçer. Ava giden kişinin arkasından karısı süpürge atar. Cuma günü ana rahmine düşen çocuk bilgili olur. El yıkanırken önce sağ elden başlamalı, önce sol elden başlamak uğursuzluk getirir. Çorap giyilirken ayağın Kıble'ye doğru uzatılması doğru değildir. Sağ avuç kaşınırsa para gelir, sol avuç kaşınırsa elden para çıkar. Akşam tırnak kesilmez. Akşam sakız çiğnenmez, akşam çiğnenen sakız ölü etidir. Hamile kadın aş ererken neye bakarsa doğacak çocuk ona benzeyecektir. Gece gizlice ay ışığında, gölgede yıkananlar ay gibi parlak olur. Yıldız kaydığında bir insan ölür. Dolunayda doğan çocuk uğurludur, geleceği ışıklıdır. Dolunayda doğan kızlar ay gibi parlak ve güzel olur. Gece aya doğru tükürmek, sövmek uğursuzluk getirir. Güneş güzele vurur. Kırklı kadın evden fazla uzaklaşmaz. Kırklı çocuk yalnız bırakılacağı zaman başucuna bıçak, soğan, sarımsak bırakılır. Hıdrellez günü dikiş dikilmez, ağaç, bitki kesilmez, canlı öldürülmez. Bunlar yapılırsa yeni doğacak ne varsa anasının karnında hıdırellez eğrisi olur. Gece aynaya bakanın ömrü kısa olur. Gece ıslık çalmak günahtır. Akşam kapının önü süpürülmez. Bayram günü tıraş olunmaz. Arife ve bayram günü ağaç kesilmez. Gece göle girmek iyi değildir. Geceleri cinler, peri kızları gölde yıkanırlar. Geceleri su üzerinden atlanmaz. Kaynayan suya bıçak sokulmaz. Akşam soğan yenen yere melekler gelmez. Bir kişi gerdeğe girmeden önce yanlışlıkla kediye basarsa başarısız olur. Köpeğin vakitsiz gece havlaması, horozun vakitsiz ötmesi, öküzün gece böğürmesi kötü şeylere işarettir. Köpek havaya doğru bakarak havlarsa kan dökülecek demektir. Tavuğun horoz gibi ötmesi uğursuzluktur, öten tavuk kesilir. Kediyi Hz. Ali sıvazladığı için hiçbir zaman sırtüstü düşmez. Ev yılanı o evin bekçisidir. Kurtlar uluyunca inekleri yemesinler diye gökten ağızlarına yiyecek düşer. İlk yaylaya çıkışta sığırların ortasından bir yabancı geçerse sığırlar hamile kalmaz, doğum yapmazlar. Çakal uluyunca yere tükürmek gerekir, yoksa insanın başına bir yıkım gelir. Bıçakla ekmek kesilmez, evin bereketi kaçar. Ekmek kırıntılarını yere atmak, ayakla çiğnemek evin bereketini götürür. Bir kişinin üzerinde dikiş dikilirse o kişinin kısmeti bağlanır. Bismillah demeden yemek yiyen kişi doymaz. Şeytan da onunla birlikte yemek yer. Kapının önünde oturan kişi iftiraya uğrar. Duvar dibinde uyumak iyi değildir, insan çarpılır. Evin içerisi temiz olmazsa oraya melekler değil şeytanlar gelir. Nisan yağmuru zemzem suyu gibidir, uğurludur. Nisan yağmurunda ıslanmak insana sağlık verir. Gökkuşağının altında bir erkek geçerse kız, kız geçerse erkek olur. Dolu ilk yağdığında birkaç tane yemek sağlığı iyi gelir. Beş taş oynamak kuraklığa işarettir. Şimşek çaktığında yere bıçak saplanır. Ateşe tükürmek, ateşe sövmek, ateşe tırnak atmak, su dökmek uğursuzluk getirir. Sabah evinden başkasına ateş verenin ocağı söner. Tencerede su boşuna kaynarsa düşmanlar çoğalır. Hastalanan hayvanları ateşten geçirmek iyidir. Külün üstüne su dökülmez, işenmez. Karaağaçtan beşik, sandık yapılmaz. İncir ağacının altında uyuyanları şeytan alır götürür. Tarlada zina yapılırsa bereket olmaz. Üzümün tanesini, karpuzun sap kısmındaki kabuğunun içini yiyenler yetim kalır. Ekin ekili tarlada işenmez, cinsel ilişkide bulunulmaz. Çocuğun bezleri yabani ağaca asılırsa çocuk yabani olur.
Devamını oku...
Kutuplarda bulunan buzlu denizlerdeki balıklar donmadan nasıl yaşar
Kutup bölgelerinde hava çok soğuktur. Bu nedenle buralarda denizler de çok soğuk olur. Hatta kışın denizlerin yüzeyi buz bile tutabilir. Bu denizlerde yaşayan balıkların soğukta yaşamalarını sağlayan bazı özellikleri vardır. Bu özelliklerin en önemlisi kanlarında bulunan özel bir protein sayesinde kanlarının soğuktan donmamasıdır. Her sıvının belirli bir sıcaklıkta donduğunu bilirsiniz. Balıkların kanı da sıvı olduğundan donar. Ancak kutup bölgelerinde yaşayan balıklarda bulunan özel protein kanın donma sıcaklığını düşürür. Böylece çok düşük sıcaklıklarda bile bu balıkların kanı donmaz. Bu sayede de çok soğuk su larda yaşayabilirler.
Kılıç Yutma Gösterisi nasıl yapılır
En derine dalabilen balık hangisidir
Rekor Balinagillerden "amber" balığına aittir. Amber balığı bir nefes alışla 3000 metre derine dalış yapabilir. Yunuslar da balinalardan sonra en derine dalan ikinci türdür. Bunu yapabilmek için her iki tür de enteresan bir şekilde akciğerlerini boşaltırlar. Fakat oksijen olmadan nasıl bu kadar uzun süre durabilir ve hatta kas hareketi yapabilirler? Bunun sırrı kaslarındaki çok yüksek orandaki 'miyoglobin' proteinidir. Bu miyoglobin proteinleri, çok yüksek miktarda oksijen molekülünü kendi üzerlerine bağlar ve muhafaza ederler. Yani canlı için gereken oksijen, ciğerdeki havada değil, doğrudan kasların içinde saklanır.
Devamını oku...
Suyun rengi mavi olduğunu biliyormusunuz
Alışıldık cevap suyun rengi olmadığıdır; su "şeffaf" ya da "saydam"dır ve denizin mavi görünmesinin tek sebebi gökyüzünün denizin üzerine yansımasıdır. Yanlış. Su aslında mavidir. Son derece soluk bir tonudur, ama mavidir. Bunu doğada, kardaki derin bir deliğe ya da donmuş bir şelalenin kalın buzlarının içine baktığınızda görebilirsiniz. Çok büyük ve çok derin beyaz bir havuzu suyla doldurup içine baktığınızda, su mavi görünecektir. Bu soluk mavi ton, suyun içine değil ama suya baktığımızda, bazen neden şaşırtıcı bir biçimde mavi renk aldığını açıklamaz.
Gökyüzünden yansıyan renk kesinlikle önemli bir rol oynar.Bulutlu bir günde deniz tam olarak mavi görünmez. Ama gördüğümüz ışığın tamamı suyun yüzeyinden yansımaz; bu ışığın bir kısmı yüzeyin altından gelir. Su ne kadar bulanıksa, o kadar çok renk yansıtır. Denizler ve göller gibi büyük su kütleleri genellikle son derece yoğun bir biçimde mikroskobik bitki ve su yosunu içerir. Irmaklar ve göletler son derece yoğun bir biçimde toprak ve diğer katı asıltıları içerir. Bütün bu parçacıklar, suyun yüzeyine geri dönen ışığı yansıtıp dağıtarak gördüğümüz renklerde büyük sapmalara neden olurlar. Parlak mavi bir gökyüzünün altında bazen göz kamaştırıcı yeşil bir Akdeniz görmemizin sebebi budur.
Devamını oku...
Gökyüzünden yansıyan renk kesinlikle önemli bir rol oynar.Bulutlu bir günde deniz tam olarak mavi görünmez. Ama gördüğümüz ışığın tamamı suyun yüzeyinden yansımaz; bu ışığın bir kısmı yüzeyin altından gelir. Su ne kadar bulanıksa, o kadar çok renk yansıtır. Denizler ve göller gibi büyük su kütleleri genellikle son derece yoğun bir biçimde mikroskobik bitki ve su yosunu içerir. Irmaklar ve göletler son derece yoğun bir biçimde toprak ve diğer katı asıltıları içerir. Bütün bu parçacıklar, suyun yüzeyine geri dönen ışığı yansıtıp dağıtarak gördüğümüz renklerde büyük sapmalara neden olurlar. Parlak mavi bir gökyüzünün altında bazen göz kamaştırıcı yeşil bir Akdeniz görmemizin sebebi budur.
Dünyada En Küçük Köpek Hangisidir
Kayda geçmiş en küçük köpek Blackburn'den Arthur Marples'a ait Yorkshire teriyeridir. Bu köpek omuzdan 6,5 cm boyunda, burun ucundan kuyruk ucuna kadarsa 9,5 cm uzunluğunda, 113 gr ağırlığındaydı. 1945'te ölmüştür. Genelde dünyadaki en küçük köpek cinsinin chihuahua olduğu söylenir. Bununla birlikte, Guinness Rekorlar Kitabı'na göre yaşayan en küçük köpek rekoru tek bir cinsin elinde değildir. Enine mi, boyuna mı? Bu, "en küçük"ten ne kastettiğinize bağlıdır. Mevcut rekor, chihuahua (uzunlukça en kısa) ile Yorkshire teriyeri (boyca en kısa) arasında paylaşılmış durumdadır. Bu Yorkshire teriyeri, Whitney, Shoeburyness, Essex'te yaşamaktadır ve boyu omuza kadar 7,3 cm'dır. Danka Kordak Slovakia isimli chihuahua ise 18,8 cm uzunluğundadır ve Slovakya'da yaşamaktadır. Tüm köpek türlerinin kökeni gri kurt 400'den fazla köpek türü vardır ve hepsi aynı cinse dahildir. Herhangi bir tür köpek herhangi bir türle çiftleştirilebilir. Dünyadaki başka hiçbir yaratık şekil ve boyut olarak bu kadar geniş bir çeşitlilik göstermez. Kimse bunun nedenini bilmiyor. Köpeklerdeki bu benzersiz çeşitlilikte insan müdahalesinin payı büyüktür, fakat asıl muamma, tüm köpek türlerinin köken olarak gri kurtlardan gelmesidir. Doberman pinscherları; Alman pinscherı, Rottweiler, Manchester teriyeri ve muhtemelen av köpeği (pointer) kırması olarak sadece 35 yılda oluşturulmuştur; bu da evrim sürecinin binlerce hatta bazen milyonlarca yıl süreceğini söyleyen Darwin'in evrim teorisine tezat oluşturur. Bilinmeyen bir nedenle, köpekler melez bir tür meydana getirmek için çiftleştirildiklerinde, çiftleşen iki tür arasında ortalama bir sonuç almak yerine çoğu zaman hiç beklenmedik bir sonuçla karşılaşılır. Bu yeni "tür" yine başka türlerle çiftleşerek üreme yetisini sürdürür. Chihuahua köpeğinin adı Meksika'daki bir eyaletten gelir, çünkü bu köpeğin oranın yerlisi olduğuna inanılıyordu (Toltek ve Aztek sanatına dayanarak). Fakat bu inanışı destekleyen hiçbir arkeolojik kanıt yoktur ve artık resimlerde tasvir edilenin büyük bir olasılıkla bir tür kemirgen olduğu düşünülmektedir. Büyük olasılıkla bu cinsin ataları İspanyol tüccarlar tarafından, hayvan ve bitkilerin büyümelerini engelleme uygulamalarının uzun bir geçmişe dayandığı Çin'den getirilmişti. Meksika'da chihuahua peyniri çok yaygındır, ama peynirin adı köpekten değil şehirden gelmektedir.
Devamını oku...
Arılar Neden Vızıldar
İletişim kurmak için. Arılar hareketleri ve "dansları" gibi, vızıltılarını da bilgiyi iletmek için kullanırlar. Arılarla ilgili on farklı ses tanımlanmış ve bazıları belirli faaliyetlerle ilişkilendirilmiştir. Bu kullanımlardan en belirgini, kovanı soğutmak için yapılan "yelpazeleme"dir. Saniyede 250 vuruşla uzun ve durağandır, kovanın kendisi bu sesi daha da güçlendirir. Arılar ayrıca tehlikeyi haber vermek için daha yüksek sesle vızıldarlar (bir kovana yaklaşırsanız ses tonundaki değişimi fark edersiniz); "tehlike geçti" işaretini verip kovanı yatıştırana kadar saniyede 500 vuruşluk bir dizi gerçekleştirirler. Özellikle kraliçe arı çok zengin çeşitlilikte sese sahiptir Yeni bir kraliçe yavruladığında yüksek perdeden cıvıldar, buna "ötme" ya da "çığırma" denir. Kız kardeşleri (hücrelerinde kıvrılmış durumda) bu sese vıraklama gibi bir sesle cevap verirler. Bu büyük bir hatadır: Bir kovanda sadece bir kraliçe olabilir. Yavrulayan kraliçe "vıraklamaları" rehber olarak kullanıp her birini avlar; hücrelerini yararak açar, sonra da ya öldürene kadar sokar ya da kafalarını koparır. Arılar bacaklarını duymak için kullanır Kovandaki ses "mesajları" titreşimin yoğunluğu sayesinde iletilir. Fakat, arıların antenleri üzerine yapılan son araştırmalar, "koklamak" için kullandıkları kimyasal reseptörler kadar, antenleri kaplayan kulak çeperi gibi levhaları da (bunlar "kulak" olabilir) kullandıklarını ortaya koymaktadır. Bu, "sallanma dansı" sırasında diğer işçi arıların, antenleriyle neden dans eden arıların "sallanan" karınları yerine göğüslerine dokunduklarını açıklıyor - bal özüne götüren bilgileri görmekten ziyade duyuyorlar. Ne de olsa kovanın içi karanlık. Arıların nasıl vızıldadığı daha tartışmalı Son zamanlara kadar başlıca teori, yanlarında bulunan 14 ("solunum deliği" denen) nefes alma deliğini (aynen bir trompetçinin enstrümanının sesini dudaklarıyla kontrol etmesi gibi) ses çıkarmak için kullandıklarıydı. California Üniversitesi'ndeki böcekbilimciler bu delikleri dikkatlice kapatarak bu teorinin yanlış olduğunu ispatladı. Delikler kapatıldıktan sonra da arılar hâlâ vızıldıyordu. En son hipotez ise vızıldamanın kısmen kanatlardaki titreşimden kaynaklandığı ve göğsün bu sesi biraz güçlendirdiği yönünde. Bir arının kanadını koparmak sesin şiddeti ve yoğunluğunu değiştirse de vızıldamasını durdurmaz.
Harika Vücudumuz
Hapşuu! Hapşırma burnunuzdaki tozu temizlemek için yapılan otomatik bir davranıştır. Nefes alırken dışarı verdiğiniz havanın hızı yaklaşık saatte 8 km'dir. Hapşırırken bu hız saatte 60 km'ye ulaşır.
Ter Ter vücudunuzdaki ter bezlerinde üretilir. Vücudunuzda yaklaşık 3 milyon ter bezi vardır. Soğuk bir günde bir bardağı, sıcak bir günde ise bir şişeyi dolduracak kadar ter dökeriz.
Tırnaklar Tırnaklarınız haftada 0,05 cm büyürler.Bu 75 yılda 2 m eder. Hintli bir adam tırnaklarını kırk yıl boyunca tam 1 m uzunluğa gelene kadar uzatmıştı.
Tat alıcı pütür Dilimiz küçük hassas bölgelerle kaplıdır. Bunlara tat alıcı pütürler denir. 4 ana tadı ayırt ederler. Tatlı, tuzlu, acı ve ekşi. 10.000 tane tat alıcı pütürünüz vardır, ama bir kısmı yaşlandıkça ölür.
Dünyanın en eski çalışan otomobili
Buhar gücüyle çalışan bu araba dünyanın en eski çalışan otomobili. 1884`de Fransa`da yapılan otomobil, 2011 yılında 4.6 milyon dolara satıldı. 'Benzin' olarak kömür, odun ve kağıt parçaları kullanan araba, tek seferde 30 dakikalık mesafe gidebiliyor.
Ay Olmasaydı Ne Olurdu
Eğer Ay olmasaydı, Dünya'da yalnızca Güneş nedeniyle gel-git olacaktı. Dolayısıyla günler zamanla yine uzayacak fakat bu uzama çok daha yavaş olacaktı. Yapılan hesaplamalar, eğer Ay olmasaydı günümüz'de gün uzunluğunun yaklaşık olarak 8 saat civarında olacağını ortaya koymaktadır.
Başka bir deyişle, Dünya kendi ekseni etrafında bugünkünde yaklaşık olarak 3 kat daha hızlı dönecekti. Bir gezegenin kendi ekseni etrafında daha hızlı dönmesi yüzeyindeki rüzgârların daha şiddetli esmesi- ne yol açabilirdi. Bu nedenle, Ay olmasaydı yeryüzünde doğu-batı yönlü rüzgarlar çok daha şiddetli olur, hava, kara ve denizler arasındaki ısı değişimi daha hızlı olurdu. Ay'ın Dünya üzerindeki bir başka etkisi de Güneş'ten gelen ışığı yansıtarak Dünya'nın aydınlanmasına ve bir miktar ısınmasına katkıda bulunmasıdır. Bu nedenle, eğer Ay olmasaydı geceler daha karanlık ve yeryüzü bugünkünden biraz daha soğuk olurdu. Ayrıca, Ay uzay boşluğunda gezen göktaşlarına karşı bir kalkan vazifesini de görmektedir. Eğer Ay olmasaydı, Dünya yüzeyine daha fazla göktaşı düşebilirdi.
Devamını oku...
Başka bir deyişle, Dünya kendi ekseni etrafında bugünkünde yaklaşık olarak 3 kat daha hızlı dönecekti. Bir gezegenin kendi ekseni etrafında daha hızlı dönmesi yüzeyindeki rüzgârların daha şiddetli esmesi- ne yol açabilirdi. Bu nedenle, Ay olmasaydı yeryüzünde doğu-batı yönlü rüzgarlar çok daha şiddetli olur, hava, kara ve denizler arasındaki ısı değişimi daha hızlı olurdu. Ay'ın Dünya üzerindeki bir başka etkisi de Güneş'ten gelen ışığı yansıtarak Dünya'nın aydınlanmasına ve bir miktar ısınmasına katkıda bulunmasıdır. Bu nedenle, eğer Ay olmasaydı geceler daha karanlık ve yeryüzü bugünkünden biraz daha soğuk olurdu. Ayrıca, Ay uzay boşluğunda gezen göktaşlarına karşı bir kalkan vazifesini de görmektedir. Eğer Ay olmasaydı, Dünya yüzeyine daha fazla göktaşı düşebilirdi.
Kazlar 8 bin metre yükseklikte nasıl uçar
Kuş akciğerindeki tek yönlü hava hareketi, hava kesecikleri sistemiyle sağlanır. Akciğerin çevresinde bulunan bu kesecikler önce havayı içlerine toplar, sonra da düzenli olarak akciğerin içine pompalar. Böylece akciğerin içinden sürekli olarak temiz hava geçirilmiş olur. Kuşların yüksek oksijen gereksinimi için böylesine kompleks bir solunum sistemi yaratılmıştır.
1 Litre Yağın Kirlettiği İçme Suyu
Atık yağlar toprağa ve suya atılmamalıdır. Bulunduğu ortamı kirletir, ortamda yaşayan canlılara zarar verir. Ekotoksik özelliğe sahiptir. Küçük fırınlarda yakılması yasaktır çünkü atık yağın içindeki ağır metal ve klor bileşimleri atık hava ile birlikte atmosfere salınarak havayı kirletir ve insan sağlığına zarar verir.
1 litre yağ, 1 milyon litre suyu kullanılamaz, 5 milyon litre suyu içilemez duruma getirir.
1 litre kullanılmış motor yağı, 800 bin litre içme suyunu kullanılamaz hale getirir.
Türkiye genelinde 1.650.000 ton bitkisel yağ kullanılıyor. Bunun 350 bin tonu atık yağ olarak kanalizasyona dökülerek; denizlere, göllere ve akarsulara karışarak çevre kirliliğine yol açıyor.
Bir inek hayatı boyunca kaç bardak süt verir
İnekler dünyanın süt ihtiyacının %90'ını karşılarlar. Doğum yapmadan önce süt veremeyen ineklerin bir memesi, bir seferde 11-22 litre süt taşıyabilir. Bu sebepledir ki inekler, sağılma zamanları geldiklerinde pek rahat durmaz ve sütün hemen oradan alınmasını isterler. Bir inek hayatı boyunca yaklaşık 200,000 bardak süt verir. İneklerin midesi dört bölmeli yaratılmıştır ve günde 40 kilo yemek yeme kapasitesine sahiptirler. Sadece otla beslenen bir inek günde yaklaşık 50 bardak süt verebilirken ot, ekin ve samanla beslenen bir inek günde 100 bardak kadar süt üretir.
Süt sağma makineleri icat edilmeden önce çiftçiler ortalama saatte altı inek sağabiliyorlardı. Bugün ise çiftçiler saatte 100 ineği sağabilen makineler kullanıyorlar. Ancak köylerimizde hâlen birçok insan ineklerini makine kullanmadan sağmaktadır.
Devamını oku...
Süt sağma makineleri icat edilmeden önce çiftçiler ortalama saatte altı inek sağabiliyorlardı. Bugün ise çiftçiler saatte 100 ineği sağabilen makineler kullanıyorlar. Ancak köylerimizde hâlen birçok insan ineklerini makine kullanmadan sağmaktadır.
Bebekler Niçin Ağlar
İlk altı ayda bebeğin en güçlü iletişim aracı ağlamaktır. Birinci aydan sonra bebeğin ağlama şekli ihtiyaçlarına göre değişir. Dikkat edildiğinde uykusu geldiği zamanla karnı aç olduğu zaman bebeğin ağlama şeklinin farklı olduğu anlaşılır. Aynı zamanda bebekler, sadece ihtiyaçları için değil dikkat çekmek ve iletişim kurmak için de ağlayabilirler. Bu iletişim araçları, konuşmayı öğrenseler bile belirli bir yaşa kadar devam eder. Bebekler genelde ikinci üçüncü aylarda a-o-u gibi sesleri çıkarmaya ve daha sonra dördüncü aylarında doğru bu sesleri uzatmaya başlarlar. Ağlamak henüz konuşma kabiliyetleri verilmemiş bebekler için Rabbimiz tarafından verilmiş benzersiz bir hediyedir. Çünkü bebekler her türlü isteklerini ancak bu yolla elde ederler.
Devamını oku...
Su Aygırının Sütü Neden Pembe Renklidir.
Su aygırların sütünün pembe olmasının aslında sebebi çok basittir. Su aygırlarının vücutlarında üretilen Hipposudoric acid ve Norhipposudoric acid adlı iki farklı vücut salgısından kaynaklanmaktadır.Bunun yanı sıra su aygırları, bilindiği gibi suda bir hayata çok iyi uyum sağlamışlardır. Zamanlarının çoğunu su içinde geçirmeyi tercih eden bu hayvanlar karadayken terleme suretiyle oldukça fazla miktarda su ve sıvı kaybederler.
Bu sıvı kaybı nedeni ile su aygırları oldukça hızlı bir şekilde güneş yanığı olurlar. İşte bu yanıkları önlemede Hipposudoric ve Norhipposudoric acid salgıları devreye girer. Su aygırları suyun ve güneşin etkilerinden uyarıldıklarında kuvvetli bir şekilde salgılanan pembe renkli sümüksü bir yapıya sahip bu salgı ile güneşten korunurlar.tahmin ettiğiniz gibi bu salgıların belli bir oranda su aygırının sütüne karışıyor olmasıdır. Yani normal şartlardabu salgılar süte karışmamış olsaydı her hayvanın sütü gibisu aygırlarının sütü de beyaz renkli olacaktı.
Devamını oku...
Bu sıvı kaybı nedeni ile su aygırları oldukça hızlı bir şekilde güneş yanığı olurlar. İşte bu yanıkları önlemede Hipposudoric ve Norhipposudoric acid salgıları devreye girer. Su aygırları suyun ve güneşin etkilerinden uyarıldıklarında kuvvetli bir şekilde salgılanan pembe renkli sümüksü bir yapıya sahip bu salgı ile güneşten korunurlar.tahmin ettiğiniz gibi bu salgıların belli bir oranda su aygırının sütüne karışıyor olmasıdır. Yani normal şartlardabu salgılar süte karışmamış olsaydı her hayvanın sütü gibisu aygırlarının sütü de beyaz renkli olacaktı.
Sadece dişi sivrisineklerin ısırdığını biliyormusunuz
İnsanları sadece dişi sivrisinekler ısırır. Bunun nedeni; sivrisineklerin yaşamak için şekere, protein'e ihtiyaçları vardır. Bunu da bitki ve meyve sularından elde ederler. Ancak kana yalnız dişi sivrisinekler muhtaç dırlar, çünkü dişiler yumurta üretirler ve bunun için kana ihtiyaç duyarlar.
Devamını oku...
Dünyada En Hızlı Esen Rüzgar
Dünyada en hızlı esen rüzgar 3 mayıs 1999 yılın da Oklahoma'da meydana gelmiştir. Bilim adamlarına göre bu güne kadar olan en şiddetli rüzgar olarak kayıtlara geçmiştir. Saatte 511.77 km hızla esen kasırga, 250 evi yıktı ve Oklahoma 40 kişi toplam 3-4 Mayıs 1999 tarihinde kasırga tarafından öldü ve 675 kişi yaralandı. Birçok ev ve işyerleri hasar gören veya yıkılan etkilenen bölgeler boyunca toplam hasar tahmini 1.2 milyar $ edilmiştir.
Devamını oku...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)